15 Aralık 2011 Perşembe

TROYA DESTANI


Troya
Bir varmış,  bir yokmuş,  Zamanımızdan yaklaşık 3000 yıl önce Çanakkale Boğazı yakınlarında Troya isimli bir kent varmış. Bu kentin alınyazısı, ta kuruluşundan beri belliymiş, çünkü kurucuları onu Ate (Gaflet) tanrısının hüküm sürdüğü tepeye kurmuşlar, diyor masal. Masal ne desin?, boğazın kilit noktasında kurulan bu kentin başına gelenleri nasıl anlatsın başka türlü. Bu kent zengindi, arkasında bolluk, uygarlık kaynağı koca Anadolu vardı da ondan devamalı saldırılara uğradı demek, masalın değil, tarihin işi. Masalcı, ipuçlarının hepsini veriyor,

Çok eski zamanlarda genç Leander, sevgilisi Hero’nun kolarına atılabilmek için her gece Çanakkale Boğazı’nı yüzerek geçerken, aynı zamanda Asya’dan Avrupa’ya geçmiş oluyordu. Hero ile Leander çok eski bir Grek efsanesinin kahramanlarıdır. Çanakkale Boğazı’nın Anadolu yakasındaki kentte yaşayan Hero adlı bir kral oğlu, karşı yakada bulunan tanrıça Aphrodite tapınağındaki Leandros adlı rahibeye aşık olur. Her gece yüzerek boğazı geçer. Bu geçişte kızın yaktığı meşaleyle yolunu bulurmuş. Bir gece fırtına çıkar, meşale söner, Hero yolunu kaybeder ve boğulur. Cesedi sabahleyin kıyıya vurur. Bunu gören Leandros da kendini denize atar. Bu efsaneyi İstanbul’daki Kız Kulesi’ne yakıştırırlar. Bu nedenle de Kız Kulesi’ne Avrupa dillerinde Hero ve Leander Kulesi derler. Greklerin Hellespont, Avrupalıların Dardanel dediği, bir yandan Akdeniz’e, bir yandan Marmara’ya açılan bu boğaz, Anadolu ile Avrupa arasında bir köprüdür.

Olympians
Troya Homeros tarafından yazıldığı sanılan iki manzum destandan biri olan İlyada'da bahsi geçen Troya savaşının geçtiği antik kenttir. Antik İda Dağı'nın (Kaz Dağı) eteklerinde, Çanakkale il sınırları içinde yer alır. 1870'lerde Alman arkeolog Heinrich Schliemann tarafından keşfedilen antik şehrin kalıntılarında ondan daha sonra yapılan kazılar sonucunda, aynı yerde yedi kez -farklı dönemlerde- kent kurulduğu saptanmıştır. Schliemann Troya'da bulduğu hazineyi önce Yunanistan'a kaçırmıştır. II. Dünya Savaşı'ndan önce Almanya'da olduğu bilinmekte olan hazine daha sonra kayıplara karışmış ve yakın zamana dek hazine hakkında bilgi alınamamıştır. Fakat kısa zaman önce Ruslar bu hazinenin kendilerinde olduğunu açıklamışlardır. Troya kazıları halen Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından sürdürülmektedir.

Zeus
Troya Savaşı’nın  nedeni, Homeros’un İlyada adlı eserin de ve genelde şöyle bilinir;  Peleus’la  Thetis’in  Olympos’ta (İda – Kaz dağı’nda) kutlanan düğününe,  kavga tanrıçası Eris (Nifak)  kendisinin çağrılmadığına kızarak, ortaya bir elma atar, üstüne de  “en güzeline”  diye yazılan bu elmayı kime vereceğini bilemeyen  Zeus yargıç olarak, Troya Kralı Priamos’un oğlu Paris’i (Paris, öbür adıyla Aleksandorus, Priamos’la Hekabe’nin en küçük oğludur) seçer. Üç güzeller yarışması veya ilk güzellik yarışması olarak tarihe geçen  bu yarışmaya katılan, Zeus’un karısı Tanrıça Hera elmaya karşılık Asya krallığını, Akıl Tanrıçası Athena sonsuz akıl ve başarı, Aşk ve Güzellik  Tanrıçası Aphrodite (Venüs) ise dünyanın en güzel kadının aşkını vereceğini söyler. Paris altın elmayı Aphrodite’ye verir. Dünya’nın en güzel kadını olan, Spartalı Menelos’un karısı  Helene, Aphrodite’nin yardimi ile Paris’e aşık olur ve onunla Troya’ya kaçar. Akha’lar (Grek’ler) bunu savaş nedeni sayarak,  birleşik orduları ve gemileri ile Troya’ya saldırır.

Birçok bilim insanı bugün ve geçmişte, Troya Savaşı'nın, yukarda yazdigimiz nedenine karşı çıkmıştırlar ve asıl sebebin büyük maddi sıkıntı içine düşmüş olan Yunan şehirlerinin kendilerinden çok daha zengin olan Troya’yı yağmalama istekleri olduğunu anlatmıştırlar. Homeros da birkaç yüzyıl sonra dinledikleri üzerinden değil de bizzat tanık olarak İlyada destanini yazmış olsaydı, Troya Savaşı'nın sebebi olarak bugün Helen'i değil, bildiğimiz tüm savaşların sebebi olan başka şeyleri konuşurduk veya yazardık.
Aphrodite
Troya’yı, Akhalılar 10 yıl kuşatırlar ancak kenti ele geçiremezler. Bu nedenle tanrılardan yardım dilerler. Tanrılar da onlara bir hile önerirler. Dev bir tahta at içine askerler yerleştirilecek ve savaştan vazgeçilmiş gibi tahta at Troya’lılara armağan edilecektir. Aynen tahta atı hediye olarak bırakıp başına bir nöbetçi asker bırakıp gemilerine binerek denize açılırlar. Troyalılar tahta atı içeri alırlar ve kentlerini korumuş olmanın mutluluğuyla eğlenceler düzenler ve şarap içerler. Hepsi sızar. Tahta ata saklanan Akha askerleri ise çıkıp şehrin kapılarını açarlar. Gece karanlığında gemilerdeki askerlerde geri dönerler ve kolayca şehre girerler ve her yeri yakıp yıkarlar. Efsaneler Troya’nın böyle yıkıldığını söylüyor fakat özellikle son dönemde yapilan arkeolojik kazılarin sonuçlarına göre söz konusu Troya kenti bir deprem sonucunda yıkılmıştır. Şair Homeros da bu yıkılışı, deprem ve at  tanrısı olarak da bilinen Poseidon’a bağlamak için böyle yazmış olablir veya efsane dilden dile geçerken bu hale gelmiş olabilir.

Troya destanına karşı duyulan hayranlık öyle yayılmıştır ki  yüzlerce yıl boyunca edebiyatı  güzel sanatları,  tarihi etkilemiştir.  Troya kentinin, kayıp kent Atlantis olduğunu ileri süren, bir Alman Arkeloji ekibi yüksek teknolojik ürünleri aletler kullanarak, Troya harabeleri çevresinde kayıp şehir Atlantisi aramaktadir.  Hitit Kralı Tuthalia’dan, Akhileus’a, Büyük İskender’den Roma İmparatoru Sezar’a, Pers Kralı Kserkses’den Bizans Kralı Konstantinus’a, Fatih Sultan Mehmet’ten Mustafa Kemal Atatürk’e kadar çağlar aşan dünya  liderlerinin düşlerini süsleyen ışıklı şehir, Troya’nın efsanesinin etkisi çarpıcı şekilde  halen sürüyor.


1 yorum:

Adsız dedi ki...

Farklı bir yazı...