Assur Ticaret Yolları |
Çivi yazılı
tabletlerin okunmasıyla, MÖ 1920 - 1750 tarihleri arasındaki dönem Asur Ticaret
Kolonileri Çağı olarak adlandırılmıştır.
4000 yıl önce Anadolu ile Asur (bugünkü Suriye’nin
güneydoğusu) arasında büyük bir ticaret vardı. Asurlu tüccarların Anadolu’da
oluşturduğu ticaret kolonisinde 21 kent vardı. Bunlara karum (Asurca liman,
pazar anlamına geliyor) deniyordu. Bugün
yalnızca 3 tanesinin yeri biliniyor: Hattuşa (Çorum-Boğazköy); Alişar
(Yozgat-Sorgun) ve Kaneş/Neşa (Kayseri-Kültepe). Bu kolonilerin merkezi Kültepe de yapılan kazılarda 20 bin
çivi yazılı tablet bulunmuştur. Burada bulunan tabletler içinde en büyük grubu,
iş mektupları, borç senetleri, çeşitli ticari kayıtlar ve mahkeme tutanakları
oluşturur.
Bu Ticaret
ilişkisi Anadolu için bir dönüm noktası olmuş, Anadolu yazı ile tanışmış ve Anadolu’da tarihi çağlar başlamıştır. Anadolu’da
küçük bölgelere hükmeden yerel beyler, tüccarlardan gördükleri çivi yazısını
Eski Asur dili ile birlikte kendi yazışmalarında kullanmışlar. Çivi yazısı,
yumuşak kil tabletlere, üçgen prizma biçiminde kesilmiş tahtalarla bastırılarak
yazılır. Sonra bu kil tabletler fırında ısıtılır ve kırılması zor tabletler
ortaya çıkar. Mezopotamya’da çivi yazısı, bir Sümer icadı olarak MÖ
3250 yıllarından beri geliştirilerek, farklı dil ve lehçelere uygulanarak
kullanılıyordu.
Anadolu Ticaret Kolonileri |
Orta Tunç devri yaşandığı için en önemli maden tunç
yapımında kullanılan kalay ve bakırdı. Asur tüccarları Anadolu’ya kalay
ve tekstil ürünleri satıp, Anadolu’dan altın, gümüş gibi değerli madenler,
bakır ve tahıl ürünleri alıyorlardı.
Gümüş bir ticari meta olmaktan çok bir değer ölçüm ve ödeme aracı işlevi
görüyordu. Günümüzde petrol ne kadar önemliyse o dönemde de tunç çok önemliydi.
Bu nedenle tunç yapımında kullanılan kalay ve bakırın bulunduğu kaynaklara
egemen olmak hayati derecede önemliydi. Anlaşılan 4000 yıldır yeraltı kaynakları Ortadoğu
coğrafyasında hep çatışma nedeni olmuştur.
Bazı yıllarda havalar kurak gittiği için Anadolu halkı
Asurlu tüccarlardan kredili alış veriş yapıyordu. Borcun yıllık faizi yüzde
180’lere varabiliyordu. Demek ki Anadolu yüksek faizlere 4000 yıldır alışık.
Asurlu tüccarlar, Anadolu’da geceleri kentlerde konaklamak zorundaydı. Kentte konaklamanın bir bedeli vardı. Bu vergiyi ödemeden orada konaklama izni alınamıyordu. Üç istisnası vardı bunun: (1) Kaçak konaklamak, (2) Muhafızlara rüşvet vermek; (3) Daha düşük vergi alan bir kentte konaklamak. Demek ki Anadolu’da kaçakçılık, rüşvet ve vergi kaçırmanın tarihi en azından 4000 yıl önceye gidiyor.
Burada görülen tablet, bir Asurlu tüccarın arkadaşı olan
bir başka Asurlu tüccara bir kentte konaklamak için nasıl rüşvet verileceğini
anlattığı bir tablettir. Yani rüşvetin belgesi olur mu diye sormayın. İşte
size rüşvetin 4000 yıllık belgesi.
Kredili alış veriş yapan Anadolu halkı bir sonraki yılda da
havalar kurak gittiğinde borcunu ödeyemiyor, bu durumda ailesinden birisini
Asurlu tüccara köle olarak vermek zorunda kalıyordu. Bazen isyan ediyor ve kent
kralına başvuruyordu. Kent krallarının borçların silinmesine ilişkin fermanları
var. Asurlu tüccarlar alacaklarının silinmesine çok kızıyorlardı kuşkusuz.
Zaman zaman Asur kralları Anadolu’ya girip kent krallıklarına haddini
bildiriyordu. Ama bu her zaman mümkün olmuyordu. Bunun üzerine Asurlu tüccarlar
kredili satışlarda muteber tüccarların kefaletini aramaya başladılar.
Kültepe’de ve Hattuşa da bulunan tabletlerde kefalet hükümleri yer alıyor. Demek
ki bankacıların şahsi kefaleti 4000 yıldır var.
Bu dönemde
taşımacılığın ilk örnekleri ile karşılaşıyoruz. Asurlu tüccarlar bu
taşımacılığı 250 eşekten oluşan kervanlarla yaparlardı. Kervanların Asur’dan
yola çıkıp Neşa’ya varıncaya kadar yaklaşık 1000 km yol alması
gerekiyordu ve bu yolu gidip, dönmesi 3 ay alıyordu. Musul yakınlarındaki Asur’dan yola çıkan
kervanlar, Dicle boyunca kuzeye doğru ilerleyerek önce Güneydoğu Anadolu’ya
geliyor, buradan ya Kahramanmaraş-Elbistan Ovası üzerinden ya da Ergani Maden
Geçidi ile Toroslar’ı, Malatya yakınlarında da Fırat’ı aşıp, Tohma Çayı vadisi
boyunca ilerleyerek Kültepe’ye varıyorlardı.
Kültepe/Kaniş |
Bütün anlattıklarımızdan
MÖ II. binyılın başında, Anadolu’da, Asur ticaret kolonisi aracılığıyla rüşvet,
vergiden kaçınma, tefecilik esaslarına dayalı bir ticaret düzeni kurulmuş
olduğu anlaşılıyor.
MÖ 1750 de
Hititler Asur ticaret kolonisinin merkezi olan Kaniş/Neşa'yı ele geçirdiler.
Neşa'nın ele geçirilmesi Asurluların uyguladığı tefeciliğin sonunu getirmiş olmalıdır.
Bu gelişme Asur ticaret ve tefecilik sömürüsü altında inleyen komşu kent
krallıklarında, Hititlere karşı bir sempati doğmasına yol açmış olsa gerek.
Çünkü Neşa'nın ele geçirilmesi sonrasında Hititler, Anadolu'nun büyük bölümüne
egemen oldular. Hititlerin, ekonomik
sorunu doğru bir çözüme kavuşturmak suretiyle Anadolu'ya egemen olmaları bugün
için de önemli bir gösterge olarak kabul edilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder