30 Aralık 2011 Cuma

Gılgameş Destanı, Ölümsüzlük Arayışı


Gılgameş ve Enkidu (Louvre Müzesi Paris)
“…Uçsuz bucaksız ülke, toprak bir testi gibi kırıldı. Şiddetli güney fırtınası, yüksek dağları suya gömmek ve insanlığın üzerine bir kabus gibi çökmek için, bütün bir gün boyunca esti durdu. İnsanlar birbirini göremez oldular; göktekiler bile göremiyordu onları. Tanrılar da korkmuştu bu tufandan…” (Gılgameş destanının on birinci tabletinden)
Gılgameş Destanı, tarihin en eski yazılı destanı olup, Akkad ve Sümer mitolojilerinde geçer ve Akkad (MÖ 3200 - 2100) dilinde yazılmış 12 kil tabletten oluşur. Assur kralı Assurbanipal'in (MÖ 669-629) inşa ettirdiği Ninova (Musul şehrinin hemen yanında bulunmaktadır) kitaplığında bulunmuştur.

1839 yılında Austen Henry Layarda adında genç bir İngiliz, Assur kenti Ninova kalıntılarında, Assur heykelleri ve binlerce kırık kil tablet buldu ve bunları alarak Londra'ya döndü.

Layard'ın buluşunun değeri, sayısı 25.000'i bulan tabletlerinin üzerindeki çivi yazısının çözülmesiyle anlaşıldı. Bu güç işi başaran Henry Rawlinson oldu. Kendisi Doğu Hindistan Şirketi'nde çalışan bir İngiliz subayı idi. İran'da Kirmanşah yakınlarındaki Bisütun kayasındaki yazıtı bulmuştu. Daryus Kaydı diye bilinen bu yazıt Zent (eski İran), Elam ve Babil dillerinde çivi yazısıyla yazılmıştı. Rawlinson çalışmalarını sürdürdü ve 1855'de "Batı Asya'da Çivi Yazısı Yazıtlar" adlı eseri yayınladı. 1866'da George Smith de onunla birlikte çalışmaya başladı.

Bu sırada Layard'ın arkadaşı Rassam, Ninova'da kazılara devam etmiş, ve 1853'de kütüphanenin yeni bir bölümünü bulmuştu. Asurlular'ın başka metinlerden kopya ettikleri Gılgameş Destanı bunların arasında idi.

1872'de Smith, Arkeoloji Derneği’nde yaptığı bir konuşmada "British Museum'daki Asur tabletlerinden birinde Tufan’ın anlatıldığını farkettim," dedi. Arkasından "Tufan Öyküsü" adlı eserini yayınladı. Kitap büyük ilgi gördü ve yardım topladı. Kazılara dönen Smith Tufan ile ilgili eksik bölümleri buldu. 36 yaşında ölmeden önce de, Destan'ın tercümesinin ana hatlarını tespit etmeyi başardı. Smith Asurca "Tufan"ı yayınlarken bunun, günümüzde Warka diye bilinen, Uruk şehrinde, daha eskiden yazılmış bir metnin kopyası olduğunu" da belirtmişti. Aynı yıllarda Uruk'ta kazı yapan W.K. Loftus, MÖ 3000 yılına ait mozaik duvarlar ve kil tabletler buldu. Ancak bu buluntular 1920'li yıllara kadar fazla dikkat çekmedi. Yine o tarihlerde Almanlar Uruk'ta kazı yaptılar ve yeni tabletler ortaya çıkardılar.

Öte yandan 1880'lerde Amerikalı John Punnet Peters, Güney Irak'ta Nippur'da 40.000'e yakın kil tablet buldu. Philadelphia ve İstanbul müzeleri arasında bölüşülen bu tabletler arasında Gılgameş Destanı’nın Sümer dilindeki en eski metni vardı. Osmanlı İmparatorluğu 2. Abdülhamid zamanında biraz olsun uyanmış, ve hiç değilse tabletlerin bir kısmını almıştı. Bu arada Ur kentinde yapılan kazılarda da, başka tabletler de bulundu.

Bulunan kil tabletlerin en az dört ülkeye dağılmış olması, onların okunmasını güçleştirmiştir. Ancak en eski Gılgameş metninin büyük kısmı Türkiye'dedir.

Gılgameş Destanı'nın MÖ 2000 yıllarında ulaştığı ün, Hitit İmparatorluğu'nun (MÖ 1750-1200) başkenti Boğazköy (Çorum) arşivlerinden çıkan Akkad dilindeki çeviriden anlaşılmaktadır. Destan Hurri diline ve Hitit diline de çevrilmiştir.

Bu metinler Campbell Thompson tarafından çeviri ve açıklamaları ile birlikte 1928'de yayınlandı. Pensilvanyalı Profesör Samuel Kramer de Sümer metinleri üzerinde çalışmalar yaparak onların MÖ 3000 yıllarından geldiğini ortaya koydu.

MÖ 1800 yıllarında Babil kralı Hamurabi zamanında tekrar yazılan Gılgameş Destanı’nın üç tableti bulunamamıştır. Assurlular döneminde kral II Sargon tarafından yaptırılan Horşâbad kentindeki sarayda elinde aslan tutan Gılgamış’ın bir kabartması bulunmuştur.

 İlk olarak “The Epic of Gılgamish” adıyla yayınlanan bu destan; metinin Almanca’ya 1934’de, Fransızca’ya 1934’de çevrilmiştir. Destanın Türkçeleştirilmesi ise Muzaffer Ramazanoğlu tarafından 1944’de yapılmış ve Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın çalışmaları sonucunda tamamlanmıştır.

Destana konu olan kral Gılgameş MÖ 3000 yıllarının ilk yarısında Mezopotamya’daki Uruk kentinde hüküm sürmüştür. Gılgameş Destanı, ölümsüzlüğün ve bilginin peşindeki insanı yücelterek anlatmıştır.

Destan, tarihte bilinen en eski medeniyetlerden olan Sümerlerin (MÖ 3200 - 2000) yaşayışları hakkında bilgi verir. Gılgameş Destanı'nın en önemli özelliklerinden biri de, anlattığı "Tufan" öyküsünün, üç dinin kutsal kitaplarında yer almasıdır.

Gılgameş, Uruk kentinin kralıdır. Tanrı Anu, halkın şikayeti üzerine, Enkidu adında bir vahşi yaratıkla Gılgameş'i cezalandırmak ister. Ama Gılgameş, Enkidu'yla dost olur. Gılgameş ve Enkidu, tanrı Enlil'in kutsal Sedir Ormanı'na korucu yaptığı korkunç dev Humbaba'yı öldürür. Tanrıça İştar, kahraman olan Gılgameş'le evlenmek ister. Reddedilince kızar. Tanrı Anu'nun yarattığı kutsal boğasını öldürmesi için Gılgameş'in üstüne salar. Ama Enkidu, boğayı da öldürür. Enkidu'nun bir özelliği de geleceği bilen rüyalar görmesidir. Humbaba'nın ve boğanın öldürülmesine kızan tanrılar, Gılgamış ve Enkidu'ya ölüm cezası verir. Enkidu hastalanıp ölür ve yeraltına göçer. Gılgameş dostunun ölümüne çok üzülür. Ayrıca kendisinin öleceğinden korktuğu için ölümsüzlüğün sırrını bulmak ister. Bunun için de, Tufan’dan kurtularak ölümsüzleşen Utanapiştim'i (Yaşamıbuldu, Sümer şehir devleti Şuruppak'ın kralı), bulmak için binbir maceradan sonra yaşadığı Mutlular Adası'na gider ve ondan akıl alır. Utanapiştim, Gılgameş'a, tanrıça Ea'nın Tufan olacağını haber verdiğini bunun üzerine bir gemi yapıp ailesini ve hayvanları aldığını, 7 gün 7 gece tufan olduğunu, sonra tanrıça İştar'ın ricası ile tanrı Enlil'in Tufanı durdurduğunu, geminin Nisir dağına oturduğunu, durumu anlamak için güvercin gönderdiğini, sonunda kendisine ölümsüzlük verildiğini anlatır. Utanapiştim, Gılgameş'a ölümsüzlük bitkisini denizin dibinde olduğunu söyler. Gılgameş, ölümsüzlük bitkisini denizin dibinde bulur. Ama bir yılana kaptırınca çok üzülür. Ülkesine geri döner. Enkidu'nun ruhu yeraltı tanrısı Nergal'in izniyle geçici olarak yeryüzüne döner. Yeraltındaki ölüler dünyasının kötü koşullarını anlatır. Gılgameş, destanın sonunda gerçek ölümsüzlüğün adının gelecek kuşaklar tarafından anılması olduğunu ve bunun bilgelikle olacağını anlamıştır.

KAYNAKÇA
Kramer, S.N. Tarih Sümer’de Başlar, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1995.
Braem, Harald. Uruk Aslanı Gılgameş, Yurt Yayınları, Ankara 2000.
Karauğuz, Güngör. Hitit Mitolojisi, Çizgi Kitabevi, Konya 2001.
Bottero, Jean. Gılgameş Destanı, Ölmek İstemeyen Büyük İnsan, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2008.
Jackson, D.P., Gılgameş Destanı, Arkadaş Yayınları, Ankara 2005.

1 yorum:

Unknown dedi ki...

paylaştığınız tüm bilgiler için çok teşekkür ederim.
Anlatımınızda adı geçen kaynak ve kitapları da inceleyerek bu konu hakkındaki bilgilerimi genişletmek istiyorum .Bilgi ve merak uyandırdığınız paylaşımlar için tekrar teşekkürler. :)