Kimsin…? Sofi okuldan
eve döndüğü sırada posta kutusunda kendi adına bırakılmış sarı bir zarf bulur.
Şaşırmıştır. Zarfı açtığında küçük bir kağıt bulur ve kağıtta şöyle yazar:”
Kimsin ?” bunun üzerine kim olduğu konusunda düşünmeye başlar. Jostein
Gaarder’in “Sofi’nin Dünyası” adlı romanı
böyle başlar ve gündelik hayat içinde kim olduğumuzu felsefi bir dil ile bulmaya
çalışır. Bu esrarengiz mektup olayı tek bir zarfla kalmaz. İlerleyen günlerde
Sofi her birinin içinde değişik ve düşündürücü soruların bulunduğu zarfları
posta kutusunda bulmaya başlar. Sofi artık iyice heyecanlanmıştır ve
mektupların kimden geldiğini araştırmaya koyulur. Bir gün mektubu bir köpek
tarafından posta kutusuna bırakıldığını görür ve tüm bu olaylar karşısındaki
şaşkınlığı iyice artar. Yeni gelen zarflardaki sorularla beraber felsefenin başlangıcına
bir yolculuk yapar ve gündelik hayatı sorgulamaya başlar. Gündelik hayatın
koşuşturması içinde bazen kim olduğumuzu unutuyoruz, çoğunlukla kentlerde
parçalanıp kayıp oluyoruz. Modern hayatın deneyimlendiği mekan şehirdir,
metropoldur. Söz konusu deneyim çelişkileri barındırır, birbiriyle çelişen
algılar, çağrışımlar doğurur ve insanı oradan oraya sürükler. Sürüklenen insan
yaşamın güzelliğini göremez. Oysa Nazım’ın dediği gibi “yaşamak ne güzel şey… Anlıyarak bir usta kitap gibi /bir sevda şarkısı
gibi duyup /bir çocuk gibi şaşarak yaşamak…” (Hikmet 2007: 449).
“Geçmişte herhangi bir güne gidin ve bugünün diğer günlerden farkına
bakın” Lefebvre “Modern Dünyada
Gündelik Hayat” adlı kitabında okuyucuya böyle seslenir. Fransa'da 1968'de çıkan kitap, bugüne
değin günceliğinden hiçbir şey kaybetmedi. Kitap, düşünürün 1946'da
yazdığı Gündelik Hayatın Eleştirisi'nin devamı ve 1970 tarihli Kentsel Devrim
kitabının ön çalışması niteliğindedir. Lefebvre, Gündelik hayattan, sıradan olandan, sıradan insanların
günü yaşama tarzlarından yola çıkarak dünyayı dönüştürecek bir felsefe öneriyor;
parçalı düşünceleri ve ayrışmış
bilgileri birbirine bağlayan şey yalnızca ve yalnızca felsefedir demektedir. Günleriniz
nasıl geçiyor? Bu günün dünden farkı ne? Mutlu musunuz?... Modern toplumun bütün gerilimlerinin
yansıdığı alan olan gündelik hayat, oluşturduğu dil ile toplumsal baskıyı
örmekte ve yaratığı tüketim ideolojisini çeşitli ekonomik terimlerle süsleyerek
insanları esir almaktadır.
Gündelik hayat toplumun değerlerinin
paylaşıldığı, öğrenildiği, haklılaştırıldığı kültürel bir alandır. Bu doğru
mudur? Harry Harootunian, benzer şekilde
“Tarihin huzursuzluğu” adlı kitabında
“…gündelik hayat, her yerde benzer
koşullar oluşturma eğilimine işaret eden, yaşanmış gerçekliğin deneyimine
karşılık gelmektedir” der. Harootunia, bu kitabında genel olarak modernlik, kültürel pratik ve gündelik
hayat sorunu konu edinmiştir.
Gündüz Vassaf “Cennetin Dibi” adlı kitabında “… Modern zamanlarda insan, gündelik hayat
içinde aslını yitirerek sahteleşen hayat tarzlarının içyüzünü sergiliyor… der.
Modern zaman insanı doymak bilmez tatminsizliğini hayatın içeriğini boşaltarak
her şeyi satın alacak basit bir eğlencelik düzeyine indirgemektedir. Bu da
gerçeğin ve düşün birbirine karışmasına neden olmaktadır.
Okurun, gerçeği ve düşü
birbirinden ayırması için yazar Nazife Şişman “Günün Kısa Tarihi” adlı kitabında yaşadıklarından damıttığı
tecrübeyle sesleniyor. Hayatın neresindeyiz, hayatın özüne inmekten bizi ne
alıkoyuyor sorularına cevaplar arıyor. Günlük hayatın nasıl yavaş yavaş
dönüştüğünü, hayatımıza eklenen yeni gelişmelerle birlikte fark etmeden nelerin
uçup gittiğini anlatıyor. Yazar, ambalajlı mutlulukların bizi nasıl mutsuzluğa
sürüklediğini anlatıyor. Her gün gözümüzün önünde olan, hayatımıza girdiği
halde görmemekte direndiğimiz pek çok olay, algılama biçimi ve uygulamadan söz
ediyor. Nazife Şişman, Günün Kısa Tarihi'nde; şimdiye dikkat çekiyor. Hızlı ve
yoğun yaşadığımız için hiç düşünmeden geçiştirdiğimiz şimdiyi, şimdinin
içerisindeki değişimi, dönüşümü, karmaşayı orta yere döküyor. Her şeye rağmen
bütünü kaybetmeden yaşamanın yollarını arıyor. Hakikatin insan gerçeğine ışık
tutan bir anlama kavuşabilmesi ve gündelik hayat içinde kayıp olmasını
engellemek adına okuru düşündüren satırlar arasında bir zaman yolculuğuna
çıkarıyor. Kleinbaum’un “Ölü Ozanlar
Derneği” adlı eserinde söylediği gibi, okura günü yaşa çağrısı yapmaktadır.
Ünlü ozanların büyük eserleri ile tanışan roman kahramanları, dilin güzelliğini
öğrenip, yaşamın her anının ne kadar önemli olduğunun farkına varıyorlar.
"… Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın,
ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına /Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata
sunulmuş bir armağandır /Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana”
(Behramoğlu 1992: 55)
Kaynaklar:
Behramoğlu, Ataol (1992),
“Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var” Adam yy., İstanbul.
Certeau, Michel De (2010),“Gündelik Hayatın Keşfi I”, Çev. L. A.
Özcan, Dost yy, İstanbul.
Erbaş, Şükrü (1993 ), “Ömür
Hanımla Güz Konuşmaları”.
Gaarder, Jostein (1997), “Sofi’nin Dünyası”, Pan yy., İstanbul.
Harootuiani, Harry (2006), “Tarihin huzursuzluğu”, Çev. Evren
Dinçer, BÜ yy., İstanbul.
Hikmet, Nazim (2007), “Bütün Şiirleri”, Yapı Kredi yy.,
İstanbul.
Joyce, James (2007), “ Ulysses”, Cev. Nevzat Erkmen, Yapı Kredi
yy., İstanbul.
Kleinbaum, N.H. (1996), “Ölü Ozanlar Derneği”, Çev. S.C. Alioğlu,
Real yy., İstanbul.
Lefebvre, Henri (2007), “Modern Dünyada Gündelik Hayat”, Çev.
Işın Gürbüz, Metis yy.,
Şişman, Nazife (2011), “Günün Kısa Tarihi”, Timaş yy, İstanbul.
Vassaf, Gündüz (1996), “Cennetin Dibi”, Ayrıntı yy, İstanbul.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder