ZAMANIN TANIKLARI / MEHMET EROĞLU ROMANLARI
Bu yazımda romanlar ile yaşadığı zamana tanıklık eden Mehmet Eroğlu’nun romanlarından söz edeceğim.
Edebiyat yayıncılığının büyük medya kuruluşlarının tekeline girdiği ve artık edebi ve sanatsal değer yerine “çok satma”, “popüler olma” gibi değerlerin yerleştiği bir ortamda bütün bunlar direnen Mehmet Eroğlu, ele aldığı konular ve işleyiş tarzıyla birçok kişinin ilgisini çekmiş ve edebiyat dünyasında belli bir yer edinmiştir.
Eroğlu’nun ilk romanı Issızlığın Ortası 1979
yılında Milliyet Roman Ödülü’nü kazanır fakat 12 Eylül nedeniyle yayınlanamaz.
Eroğlu’nun 1981 yılında yazdığı Geç Kalmış Ölü adlı romanı da ilk
romanı gibi 12 Eylül nedeniyle yayınlanamaz. Bu iki roman ancak 1984
yılında yayımlanır. Arkasından 1986’da Yarım
Kalan Yürüyüş, 1989’da Adını Unutan Adam yayımlanır.
Eroğlu’nun birbirinin devamı olan ilk iki romanı Issızlığın Ortası ve Geç
Kalmış Ölü 1985’de Orhan Kemal Roman Ödülü’nü ve Madaralı Roman
Ödülü’nü kazanır. Yazar, 1994 yılında Yürek
Sürgünü, 2000 yılında Yüz:1981, 2002 yılında Zaman
Manzarası, 2004 yılında Kusma
Kulübü, 2005 yılında Düş
Kırgınları, 2006 yılında Beleğin Kış Uykusu, 2009 yılında bir
üçlemenin ilk kitabı olan Mehmet Fay Kırığı I ve 2010
yılında Edebi Aforizmalar adlı eserleri yayımlanmıştır.
Yazar ilk beş romanında 12 Mart dönemini ele
alır. İnsanları ve onların olaylar içinde savrulup duran hayatlarını ve hayatta
tutunmak için verdikleri mücadelelerini psikolojik ve felsefi çözümlemeler
içinde anlatır. Kendinizi biran da 1980 öncesi Türkiye’sinin içinde yaşarken
bulursunuz. Romanların kahramanları ile birlikte yaşayacak, tutunacak bir
şeyler arayıp bulacak, bulamazsanız yalnızlığın enginliğini
keşfedeceksiniz.
Mehmet Eroğlu Yüz:1981 adlı romanıyla 1980 ve sonrasında gelişen olayları anlatır. Roman, 1980 sonrasında çevremizde rastlayabileceğimiz, isimsiz bir anti-kahramanın etrafında gelişen olayları anlatır. Roman boyunca, parasına para katmaya çalışan, kendi dışındaki insanları önemsemeyen, günübirlik duygusal ilişkiler yaşayan, bir anti-kahramanın yaşamından kesitler verilir. Çevresindeki olaylara duyarsız bir şekilde yaşamını sürdüren isimsiz ve sıradan kahraman apartmanında meydana gelen büyük toplumsal olaylara dahi ilgi göstermez.
Sıradan kahraman, yüzünün onu başkalarından gizleyen, olağanüstü bir yönü olduğunu anlar. Yüzü ona aşık olan kadınlara ölüm bulaştırmaktadır. Roman kahramanı, romanın diğer bir kahramanı felsefeci Tahir Bey’den yüzündeki hastalığının sebebinin sıradanlık olduğunu ve bulaşıcı olduğunu öğrenir.
Anti-kahraman kendini söyle tanıtır: “Hiçbir hayatın başrolünü oynamaya kalkışmadım kendiminkinin bile. Bu durum beni ne utandırıyor, ne de görevini savsaklayanlara özgü o üstü örtülü suçluluk duygusuyla yüklüyüm. Derler ki, geçmişe sığınmayan, anılaştıramadığımız inançtı hayatlar kendini yazdırır; ötekiler yani kağıda dökülmeyenler, yaşamakla tükenirler, çünkü kalıcı özleri yoktur. Yazılan ve tüketilen; böyle bölerek bakarsanız, hayatın bu iki tanımı arasında –tüketilene yakın- öylece duruyor. Kısacası ne iyi, ne de kötü; sizinkine benzer, olağan bir hayat demek bu” (s. 6).
Mehmet Eroğlu
yedinci romanı Zaman Manzarası’nda ise hayatında bulamadığı anlamı edebiyatta
arayan, yedi kişiyi öldürdüğü çatışmalardan edindiği pişmanlığıyla bunalıma
giren Barış Utkan’ı anlatır. Roman derinlemesine çeşitli psikolojik
çözümlemeleri ile ön plana çıkmaktadır. Öyle ki, yaşadığı ağır sarsıntıların yıprattığı ruhunda açılan
derin yaralarla baş etmeye çalışan roman kahramanı, bireyselliği ile kaynaşan
psikolojik durumunun temelinden kopmaksızın bir ‘trajik kahraman’ boyutuna
ulaşıyor bu romanda. Bu özelliğine bağlı olarak da, psikolojik çözümlemelerin,
çoğu yerde felsefi bir öz kazandığına tanıklık ediyoruz.
Bütün bunları yazarın 1980 sonrasında yazdığı diğer romanlarda da görmek mümkün. Yazar 1980 sonrası oluşan yozlaşmanın, sıradanlaşmanın, insani değerlerden uzaklaşmanın bir eleştirisini tutunamayan kahramanları aracılığı ile yapmıştır. Bu tutunamayan kahramanlar birbirlerine çok benzerler ve toplumda meydana gelen tahribatın boyutlarını en açık şekilde yansıtırlar.
Okurken keyif alacağınıza inandığım bu romanlarla, hayatın derinliklerine gerçek yolculuklar yapacaksınız. Orda Anadolu insanın yaşamının son 40 yılının tarihini bulacaksınız.
KAYNAKÇA
Atken, Sevim. “Yazın ve Toplum
İlişkisi Üzerine Kurumsal Bir Yaklaşım: Yazın Toplumbilim”,
Edebiyat ve
Toplum Sempozyumu, AÜ TÖMER Gaziantep Şubesi, Gaziantep 1999.
Belge, Murat. 12 Eylül Filmleri, Edebiyat Üstüne Yazılar, İletişim
Yayınları, İstanbul 1998.
Ecevit, Yıldız. Türk Edebiyatında
Postmodernist Açılımlar, İletişim Yayınları, İstanbul 2004.
Ateş, Nihat. Çöküş Romanları,
Papirüs Yayınları, İstanbul 2003.
Emre, İsmet. Postmodernizm ve
Edebiyat, Anı Yayıncılık, Ankara 2004.
Moran, Berna, Türk Romanına
Eleştirel Bakış III, İletişim Yayınları, İstanbul 2004.
Oktay, Ahmet. “Roman, Tarih, Onaylama”, Postmodernist Tahayyüle İtirazlar, İnkılap Kitapevi,
İstanbul 2000.
Kahraman, Hasan Bülent. Post-Entelektüel
Dönem ve Edebiyat, Agora Kitaplığı, İstanbul 2009.
Ülker, Çiğdem, “Mehmet Eroğlu ile Söyleşi”, Varlık Dergisi, Nisan 2004.
Karaosmanoğlu, Ülkü, “Zamanın Manzarası’nda Dün ve Gelecek”, Cumhuriyet
Kitap Eki, Ocak
2003.
Aşçı, Buket, “12 Eylül Sonrasının Resmidir”, Sabah Gazetesi, 7 Ekim
2000.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder