25 Ocak 2012 Çarşamba

BİR ÖMRÜN TOPLAMI

Yaşanan küçük yolcukların büyük serüveniydi ömrüm… Yolculuklarım hayatın ta içine yapılan yolculuklar toplamı… Büyük aşklar yolculuklarla mı başlar… Anlayan çıkar mı acaba ya da birinin anlaması için hangi dille yazmalıyım bir ömrün maceralarını… Yaşamın ortasına düşmüş birer damlaydık, damlaya damlaya bir göl olamadık… sevdik sevildik ama hep yenildik, yinede hiç vazgeçmedik insan olmanın direncinden… Yürüdük zamanın solgun denizlerinde, geçtiğimiz her kent bizimle aydınlandı… Kapkaranlık bir çağın ortasına düşmüş romantik gezginlerdik, Hep bir ütopyamız oldu ve biz koştuk hep onun peşinden… Çoğalamayan çoğaltılmayan ömrüm savur şimdi kendini dağlar taşlara, vur kendini hüzün bulutlarına, sağanak olsun yağsın… Şimdi oturmuş bir ömrün toplamını hesaplamaya çalışıyorum… Anlamadınız demi…  Anlamanızı beklemiyorum ki...  2+2=4 mi eder her zaman… Hayat göründüğü gibi midir, neler saklar bağrında… Ya hayatın süzgecinde geçip gelen bir ömrün sonucu kesin midir bu kadar… Bir ömrün toplamı ne eder, ne etmesi gerekir...? Ömrümün toplamı nedir..? Bir ömrün nelerini toplarsanız bir hayat eder… Sağlamasını da yapmak gerekir mi…   Enini-boyunu, kaşını-gözünü, yüzünü-yüzsüzlüğünü  rengini-renksizliğini ve dilini düşündüm hayatın... Belki benim bulamadığım hayatın dili idi ya da hayatın gizli bir şifresi var benim bulamadığım… Belki de yanlış bir dünyada arıyorum, aradığım her neyse… Hayatın şifresini çözen var mı… Ele avuca sığmayan şeydi, kayıp gidiyordu avuçlarımın arasında… Bazen neresinden tutacağımı bilemediğim, elimi yakan ateşti... Benimle birlikte biçim ve ruh değiştiren... Ne dersem, nasıl bakarsam ve duyarsam, öylece benimle aynı şeyi paylaşıyordu... Aynısından hissediyorduk... Tek farkımız vardı... Ben onu yaşıyor, düşünüyordum... O herkesi yaşatıyordu... Sonrası boşluk… Elimi uzattığımda yakaladığım boşluk benim her şeyim... Ya da hiçbir şeyim... Her şeyim ve hiçbir şeyim... Var aynı zamanda yok... Bu benim hissedişim... Ah öksüz ruhum... Gidip dönmek istemeyişlerim... Yakalanmaktan korktuğum hüzün bulutları, duygu yağmurları... Fırtınasından korkup kaçtığım... Saklayıp sarmaladığım bazen… Acı çeken, İçsel parçalanışım… Artık usandım hissetmekten... Hem de en derinden hissetmekten... Anlatılmaz bir farkındalıkla... Ve algılayışla... Duman oldum şimdi ben yanan bir kentin ortasında... Sadece bir duman... İşte o boşlukta kendinden kaçmak isteyen bir duman… Anlamadınız demi…  Anlamanızı beklemiyorum ki. Ben beni bildim... Kendini bilen bilir ancak beni de... Yoktur söze gerek... Kolay değildir anlatmak bulamıyorsan seni anlatan alfabeyi… Ben bildim vermenin ne kadar zor, almanın ne kadar kolay olduğunu... O kadar basit değil içinde büyütüp vermek... Varsa verirsin... Yoksa neyi... Zamanı çıkarıp attım yapıştığı kolumdan... Silkindim kalktım ayağa ve yürüdüm…. Beklemiyorum artik... Faydasızdı bekleyişler... Umarsızca yasanmış zaman dehlizleri sahibi olmak istemem… Yangınlar içinde bir ömür gelir geçer… Her sevgiliden sonra eksilir insan... Eksilmiş gitmiş istemeden... Belki de isteyerek… Bir  bir  yada tek tek terk edenler yada edilenler... Her iki kısımda yer alır insan... Ama  yine de dokunur mu  içine yoksa dokunmaz mı... Bazısı derinden hissedilir... Bazısı akla bile getirilmek istenmez... Hepimiz dahil olduk iki  tarafa... Gerçekten sevdik mi... Gerçekten sevildik mi... Yoksa aldanışlar yaşamak güzel miydi  her şeye rağmen... Bilinmez... Belki de yaşamak budur… Kimbilir…


……25.03.2008……………….zamanda bir durak ………….

Hiç yorum yok: