BİR ÖMRÜN TOPLAMI
Yaşanan küçük yolcukların büyük serüveniydi ömrüm… Yolculuklarım hayatın
ta içine yapılan yolculuklar toplamı… Büyük aşklar yolculuklarla mı başlar… Anlayan
çıkar mı acaba ya da birinin anlaması için hangi dille yazmalıyım bir ömrün
maceralarını… Yaşamın ortasına düşmüş birer damlaydık, damlaya damlaya bir göl
olamadık… sevdik sevildik ama hep yenildik, yinede hiç vazgeçmedik insan olmanın
direncinden… Yürüdük zamanın solgun denizlerinde, geçtiğimiz her kent bizimle
aydınlandı… Kapkaranlık bir çağın ortasına düşmüş romantik gezginlerdik, Hep
bir ütopyamız oldu ve biz koştuk hep onun peşinden… Çoğalamayan çoğaltılmayan
ömrüm savur şimdi kendini dağlar taşlara, vur kendini hüzün bulutlarına,
sağanak olsun yağsın… Şimdi oturmuş bir ömrün toplamını hesaplamaya
çalışıyorum… Anlamadınız demi…
Anlamanızı beklemiyorum ki... 2+2=4
mi eder her zaman… Hayat göründüğü gibi midir, neler saklar bağrında… Ya
hayatın süzgecinde geçip gelen bir ömrün sonucu kesin midir bu kadar… Bir ömrün
toplamı ne eder, ne etmesi gerekir...? Ömrümün toplamı nedir..? Bir ömrün
nelerini toplarsanız bir hayat eder… Sağlamasını da yapmak gerekir mi… Enini-boyunu,
kaşını-gözünü, yüzünü-yüzsüzlüğünü
rengini-renksizliğini ve dilini düşündüm hayatın... Belki benim
bulamadığım hayatın dili idi ya da hayatın gizli bir şifresi var benim
bulamadığım… Belki de yanlış bir dünyada arıyorum, aradığım her neyse… Hayatın
şifresini çözen var mı… Ele avuca sığmayan şeydi, kayıp gidiyordu avuçlarımın
arasında… Bazen neresinden tutacağımı bilemediğim, elimi yakan ateşti... Benimle
birlikte biçim ve ruh değiştiren... Ne dersem, nasıl bakarsam ve duyarsam,
öylece benimle aynı şeyi paylaşıyordu... Aynısından hissediyorduk... Tek
farkımız vardı... Ben onu yaşıyor, düşünüyordum... O herkesi yaşatıyordu...
Sonrası boşluk… Elimi uzattığımda yakaladığım boşluk benim her şeyim... Ya da
hiçbir şeyim... Her şeyim ve hiçbir şeyim... Var aynı zamanda yok... Bu benim
hissedişim... Ah öksüz ruhum... Gidip dönmek istemeyişlerim... Yakalanmaktan
korktuğum hüzün bulutları, duygu yağmurları... Fırtınasından korkup kaçtığım...
Saklayıp sarmaladığım bazen… Acı çeken, İçsel parçalanışım… Artık usandım
hissetmekten... Hem de en derinden hissetmekten... Anlatılmaz bir farkındalıkla...
Ve algılayışla... Duman oldum şimdi ben yanan bir kentin ortasında... Sadece
bir duman... İşte o boşlukta kendinden kaçmak isteyen bir duman… Anlamadınız
demi… Anlamanızı beklemiyorum ki. Ben
beni bildim... Kendini bilen bilir ancak beni de... Yoktur söze gerek... Kolay
değildir anlatmak bulamıyorsan seni anlatan alfabeyi… Ben bildim vermenin ne
kadar zor, almanın ne kadar kolay olduğunu... O kadar basit değil içinde
büyütüp vermek... Varsa verirsin... Yoksa neyi... Zamanı çıkarıp attım
yapıştığı kolumdan... Silkindim kalktım ayağa ve yürüdüm…. Beklemiyorum
artik... Faydasızdı bekleyişler... Umarsızca yasanmış zaman dehlizleri sahibi
olmak istemem… Yangınlar içinde bir ömür gelir geçer… Her sevgiliden sonra
eksilir insan... Eksilmiş gitmiş istemeden... Belki de isteyerek… Bir bir
yada tek tek terk edenler yada edilenler... Her iki kısımda yer alır
insan... Ama yine de dokunur mu içine yoksa dokunmaz mı... Bazısı derinden
hissedilir... Bazısı akla bile getirilmek istenmez... Hepimiz dahil olduk
iki tarafa... Gerçekten sevdik mi... Gerçekten
sevildik mi... Yoksa aldanışlar yaşamak güzel miydi her şeye rağmen... Bilinmez... Belki de
yaşamak budur… Kimbilir…
……25.03.2008……………….zamanda bir durak ………….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder